
Brassens bambaşkadır... Gitar çalmaya başladıkça şarkılarına dokunmadan yapamadım hiç... Çocukluğumda o kadar çok dinlemiştim ki... İnternetten bir konserini bulup indirdim.. Elinde gitarı, şarkıdan şarkıya koşturan, "Le petit cheval blanc" ... Konserin sonu çok şirindi, her alkışlandığında utanan, utanarak gülümseyen bir yüz... Bir de son şarkıda haberi olmadan, perde arkasında hazırlanmış bir orkestranın eşlik etmesi onu nasıl şaşırtıyor, utandırıyor... Yüzü kızarıyor... İyi gitar çalıp, güzel şarkı söyleyip, nefis besteler yaptığı için yüzü kızaran bir adam!... Hep en önde gitmiş aslında 68'lerde... Leo Ferré çok söylenir, ama inandırıcılığı Brassens, veya bir Ferrat kadar olmamış.. Ferrat'nın Küba'dan Fransa'ya gidip gelip oraya kazandığı paraları taşıdığı ve savaştığı da söylenir aslında... Ama Fransa'daki "Chanson de Roland" dan gelen ozan geleneğinin son kaldırım taşıdır Brassens bence... Çok yüksek bir fransızca kullanır, hatta öyle derin bir dili ve kelime yelpazesi vardır ki..
"Les amoureux des bancs publics" benim en sevdiğim şarkısıdır, bir de "chanson pour l'auvergnat" vardır o da bambaşka bir protesto şarkısıdır... Sade gibi görünen bir gitar tekniği vardır, ama öyle akorlar kullanır ki, az buz değildir gitaristliği... O sade gibi gelen yapının altında çok derin bir armoni yapısı vardır...Kendi de babam kadar sade görünür bak bu da doğru... Derin ki derin bir adamdır..
Ama herşey bir yana babama benziyor mu bilmiyorum da... Benim için en matrak tarafı babamın şişinmesiydi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder