BEN'CE

website free tracking

25 Nisan 2008 Cuma

Yük ve Yürek

"Zerk etmedik mi? Mutluluğun için göğsünü açıp genişletmedik mi? Ve sırtına ağır basan, seni üzüp zayıf düşüren, ağır yükü senden indirmedik mi? Ve yükseltmedik mi senin zikrini. Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o zorlukla beraber kolaylık var. O halde rahatlamadın mı, yine kalk yorul. Ve ancak Rabbine rağbet et, hep ona yönel."
İnşirah Suresi
Aslolan yürektir diye inanırım hep... Kol dünyayı sarmaya küçük gelir ama yürek sarar... Sadrı yani yüreği genişletip sarmaktır dünyayı aslolan...Sevgi, aşk limiti sınırı olan birşey değildir... Sevdikçe aşık oldukça genişler büyür...Aşk sığmaz olur insanın içine, zorladıkça genişletir yüreği, dünyayı sarar hale gelir... Sevginin paylaşıldıkça çoğalan denklemi herkes tarafından malum değil midir? Demek ki ilmin sırrı da sevgide aşkta gizlidir.. İnsanı yakan yani pişiren aşk değil midir? Bir insanda aşkı tatmamış olan yüreğini asla genişletemez... Ne mutlu o anlamda bana gerçekten aşık olup da yüreğini genişletene, ne mutlu benim yüreğimin genişlemesine vesile olana...
Sırta binen yük ise, ruhu sıkıştıran nefistir...O ağır yükün insan üzerinden kalkması ki, yüklerin en ağırıdır benlik, ruhu hafifletir, sadrı genişletir...Nefsi halinden memnun kılar... Benliğini indirebilmiş olan yaptığı hatayı üzerine çöken bir dağ gibi görürken, benliği coşmuş olan bunu, burnunun ucundaki sinek kadar görür... Her zorluğun içinde bir kolaylığın olması da zaten hayatta pratikte yaşadığımız birşey değil midir... Çoğa az, aza çok gizli değil midir? Hayatı teke indirmek, kişiliği, benliği, ruhla bir kılmak da yöneldiğin yolda aynanı bulmak demektir...Aynasını bulan göz ancak orada kendini görür, hiçliğinde var olur... Sır'da burada zaten, insanın en büyük zenginliği kendini görebilmesidir o noktada... Kendini gören yolda zaten yok olmuştur... Hiç'liğe varmıştır...
O noktada peşinden koşulan kocaman değerler küçücük, küçücük kuytular ise kocaman birer hazine olur...
Krallık ile kraliçelik peşinde koşarken insanlar, masallardaki soytarıda neşe bulmaktır... Efendi olabilmek, kendi küçüklüğünün, hiçliğinin, teninin, üzerine oturmayı becerip, tekliğinde mutluluğu yaşayıp, "O" nun seni rahatlatmasında neşeni yaşayıp, sıkıntında susup, hazmedip, etrafında dönen güzelliği bulmandır.. Efendilik... Canın acıdığında, her dakika ayrı yerin yandığında susup sahibine sığınmaktır efendilik... Yüreğinin içi cız ettiğinde, sahibinin eteğine yüzünü sürmektir efendilik... "Sen de bana su vermezsin" diyene, senden ne farkım kalır o zaman diyebilmektir... Suyun sahibi ben miyim! diyebilmektir efendilik...
Benim acizane bildiğim ne kadar küçülürsem, göğsüm o kadar büyür...

Hiç yorum yok: