BEN'CE

website free tracking

11 Mart 2008 Salı

"Uzak" ve "Öte"

Postama düşen dost yorumlarından anladığım, benim uzak ve öte kavramlarının biraz içini açmam gerektiği... "Uzağa" gitmek, "uzaklara" gitmek, ve kendini "öteye" taşımak arasında çok büyük fark var...
"Öte" kavramı, bir Özdemir Asaf şiirinde geçiyor... Kendini daha ileri taşımak...
Oysa uzağa gitmek deyince aklıma gelen kendinden kaçmak... O da yalnızlığı getirmez mi demiş bir arkadaşım ... Getirmez, çünkü kendinden kaçmaya çalışırken etrafını da doldurursun, oysa amaç kendinden kaçmaktır, farkında bile olmazsın bazen... Burada şöyle bir sorun çıkar ortaya.. Değer nedir? Gerçek değer nedir? Senin bir boşluğu doldurmak için gittiğin yerde doldurduğun kabın mı? Yoksa içinde boşluğunu hissettiğin mi? Gerçek değer, boşluk dolduran değil, boşluğu hissedilendir. Bunun adı yalnızlık değil... Gerçek değerin farkına varmamak sorun değil elbette, gittiğin yerde anlarsın, vakit kaybedersin hepsi bu, ama anlayıp da değeri çamura atarsan ve kaçarsan olmaz.. Çamur değerden birşey kaybettirmez, gene sen kendine edersin...
Başka değerlerin arasında seçim yaptıysan, bunun adı özgürlüktür, ama hiçbir özgürlük başka değerlere çamur atma hakkını da getirmez, üzerinde tepinme hakkını da... Uzaklara çok uzaklara gidersin, başka bir hayat kurarsın, yalnız kalmazsın, seçtiğin değer değerse sorun yok... Ama değilse. Sorun orada başlar...
Neyse bunun adı "yalnızlık" değildir...
Kendini öteye taşımak çok farklı bir kavram... Özellikle üreten üretmeye çalışan insan, sürekli daha güzeli ve doğruyu arar... Felsefede, yaşam tarzında, kendi hayatına dair, sanattan , edebiyattan, hayata dair üretmekten bahsediyorum yanlış anlaşılmasın sakın... Usta hep bunu yapar, yüreğinde hep iyi, güzel ve doğrunun kaygısını taşır... Bu da hayatın doğası gereği onu öteye taşır.. Öteye o gittikçe, kimsenin onunla gelmediğini görür aslında... Bu kimi zaman ukalalıık üstten bakma gibi görünür.. Gittiği öteyle mi alakalı yapısıyla mı bilemiyorum bunu...
Kimilerinde garip bir tevazu oluşur... Bu da yalnızlığından mı kaynaklanır bunu da bilmiyorum... "Öte"leri de farklıdır... Öteye gitmek sırf usta sorumluluğu da değildir.
Bu noktada bildiğim tek şey var, benim ötem zaten benim içimde, ve ben onu bulup parlatmak durumundayım... "bir ben var benden içeri" de diyebilirim buna, ya da "shine on you crazy diamond" da diyebilirim...Ne farkı var ki, "öte" benim içimde... Uzaklarda değil.. Roger Waters öyle demiş, Yunus Emre böyle demiş... Paulo Coelho, farklı bir şey demedi ki Simyacı'da, ya da Mesnevi' de Mevlana farklı birşey anlatmaz...
İnsanın içinde dünyayı sarmaya elli kere yetecek koca bir deniz vardır... Bu deniz her derinliği ayrı güzelliklerle dolu bir denizdir, dalarken boğulmamak esastır, yüzerken de gideceğin mesafeyi ayarlamak gerekir, 100 mt açılırsan, 100 mt de geri dönmen gerekir, dönemezsen boğulursun... Boğulmak da koca bir okyanusta yok olup gitmek de, insanın meczup olmasıdır...
Meczupluk da bir haldir, okyanusta yok olmaktır. Kimseye bir faydası olmaz bu halin, oysa içsel denizini okyanusa çeviren, bunu beceren, kendi içindeki herşeyi o denize döndürür.. Düşünün deniz naylonu, pet şişeyi bile 400 senede de olsa denize döndürüyor... İçindeki denizi yok saymak, insanın kendine yapacağı bence en büyük hainliklerden biridir. Ne kadar uzaklara gidersen git, ne kadar kendinden kaçmaya çalışırsan çalış, dönüp dolaşıp geleceğin yer içindeki denizdir... Yok saymak seni sadece mutsuz, rahatsız, sıkıntılı kılar...
Öteye taşımak yalnızlık getirir dedik.. Eklemek gerek, spiritüalizmin de, diyalektik materyalizmin de, metafiziğin de kesiştiği bir nokta var, "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir..."

Hiç yorum yok: